10 Nisan 2012 Salı

Ölmeyen Adam Houdini

İllüzyonlar Kralı - Harry Houdini



Sihirbazlık veya daha doğru adıyla İllüzyonizmin kuşkusuz en büyük adı “Büyük Houdini”dir. Günümüzün en tanınmış illüzyonisti olan David Copperfield kullandığı modern teknolojiye rağmen Houdini ile karşılaştırılamamaktadır. Bu oloğanüstü insanın olağanüstü yaşamının önemli bir yönü Ruhçuluk ve ruhçularla olan mücadelesidir. Yaşamının heredeyse on yılını bu savaşa adayan Houdini´nin aslında bir ruhçu olduğu da söylenmektedir. Yani günümüzün bazı illüzyonistlerinin Houdini´yi saygı göstermemelerinin ardında bu vardır; çünkü dünyanın her yerindeki illüzyonistler tüm doğaüstü kavramlara hatta Astroloji´ye veya UFO´lara dahi karşıdırlar. Burada biraz da yaşamlarının tümünün hilelerden oluşmuş olması kompleksi dikkat çeker ama Houdini farklıdır ve eşsizdir;

Tüm zamanların en iyi illüzyonisti olarak tanımlanan Harry Houdini 24 Mart 1874´de Budapeşte´de doğdu. Gerçek adı Ehrich Weiss´dı. Her nedense yaşamı boyunca Appleton Wisconsin´de doğduğunu iddia etti. Oysa ABD´ye 4 yaşında gelmişti günümüzde Appletown´lular kentin turizmine katkıda bulunmak amacıyla Houdini´nin iddiasını desteklemektedirler. Hatta Scranton Pennsylvania´da bulunan Houdini Müzesi´nde doğum belgeleri bile bulunmaktadır. Ama tarihçilere göre Houdini´nin Budepeşte´de doğduğu kesindir. Babası bir haham olan Mayer Samuel Weiss annesi ise Cecilia Steiner Weiss´dı. Ekonomik sıkıntılar içinde yaşayan bir aile olan Weiss ailesi´nin tüm çocukları küçük yaşlarda çalışmaya başlamışlardı. Houdini 8 yaşına geldiğinde gazete satıyor ayakkabı boyuyordu 12 yaşında evini terk ederek ailesine yardım için para kazanmaya karar verdi. Bu anda yaşamı boyunca etkisin altında kaldığı annesinin rolü büyüktür. New York´a geldiğinde 13 yaşındaydı orada burada dolaştıktan sonra büyük kente gelmişti. Beş yıl sonra babası öldü. Tüm aile bu olaydan sonra New York´a daha iyi bir yaşam umuduyla taşındı. Houdini bir terzinin yanında çalışıyor ve ailesine destek oluyor aynı zamanda da yüzme ve atletizm yarışmalarına katılıyordu birkaç ödül kazanmayı başardı. Bu yıllarda illüzyonizmle ilgilenmeye başladığı sanılıyor.


Asla hapsedilemeyen ve bağlanamayan adam


Bilindiği kadarıyla ilk olarak “Büyük Eric” adıyla gösteriler yapmaya başladı ama genç yaşta okuduğu iki kitap Houdini´nin yaşamını tümüyle değiştirmiş ve yön vermiştir. Bunların ilki A. Medium´un yazdığı “Revelations of a Spirit Meduim/Ruhsal bir medyumun ilhamları” ydı. Kitapta ruh çağırma celselerinin içyüzü ve yapılan hileler anlatılıyordu. İkinci kitap dönemin en ünlü sihirbazının otobiyografisi olan “The Memoirs of Robert Houdin” adlı kitaptı. Robert Houdin adlı uluslararası üne sahip olan bu sihirbaz Houdini´yi çok etkiledi ve adını Houdini olarak değiştirdi kararını vermişti. İlk sahne gösterileri basit iskambil kartı hileleri veya şapka-tavşan türü küçük oyunlardı kendisine “Kartların Kralı” adını takmıştı. Bir ara genç bir adamla beraber “Houdini Kardeşler” adıyla çalıştı. Sonra küçük kardeşi Theo gerçek kardeş olarak Houdini´nin yanında yer aldı. Parklarda birahanelerde gösteriler yaptılar ve 1893´deki Chicago Dünya Fuarı´na katıldılar. 1894´de Houdini bir şarkıcı ve dansçı olan Wilhelmina Beatrice Rahner ile tanıştı ve iki hafta sonra evlenmeye karar verdiler. Takma adıyla Bess kocası Houdini´nin gösterilerine katılmaya başladı bazen maskeler kullanarak yer değiştiriyorlar ve “Metamorfoz” denen oyunla seyircileri şaşırtıyorlardı. Bess´in gelmesiyle kardeşi Tpeo ayrıldı ve çift “Houdini´ler” adıyla sahne almaya başladılar ve otuz yıl boyunca tüm ABD´yi ve dünyanın birçok yerini beraber dolaştılar. Başarı kazanması ve hızla yükselmesi çok çabuk oldu. Nasıl öğrendiği veya ne yaptığı hala bilinmiyor ama Houdini´yi hapsetmek ya da kelepçelemek asla mümkün değildi. Tüm kelepçeleri zincirleri kilitleri ayak demirlerini deli gömleklerini kolayca açıyor hapishane hücrelerinden kaçabiliyordu. Büyük bir posta kutusu kafesli bir sandık dev bir futbol topu demir bir kazan büyük bir süt kabı ve çeşitli tabutlar; hiçbirisi Houdini´yi tutamadı hatta bir keresinde hiçbir yerini yırtmadan dev bir kesekağıdının içinden çıkmayı bile başardı. Ama en ünlüsü “Su İşkencesi Hücresi” dir.




“Meydan Okuyan Kaçıcı”

Bütün bu olayların ardından yapılan incelemelerde Houdini´nin nasıl serbest kaldığını gösteren en küçük bir kanıt bulunamaması nedeniyle hızla büyüyen ünü mucizeyle birleşti. Bazıları katmerliydi yani örneğin deli gömleği giydiriliyor iyice sıkıştırıldıktan sonra üstüne metrelerce ip bağlanıyordu ve Houdini genelde seyircilerin gözü önünde tamamiyle görülebiliyordu ne bir perde ne de bir hücre vardı veya herhangi bir ışık ya da gölge oyunu. Bazen seyircilerin arasından birisini kurayla seçerek sahneye gözlemci olarak alıyordu çoğu zaman meydan okurcasına polis karakollarında gösteriler yapıyor ve kaçışlarını birinci sayfadan vermeleri için gazetecilerle bahse giriyor ve hep kazanıyordu. 1899 yılında en önemli artist ajanı olan Martin Beck Houdini ile anlaşma imzaladı. Beck çok etkilenmişti ve “Meydan okuyan kaçıcı” anlamına gelen bir slogan üreterek yeni bir sahne eğlencesini oluşturmayı düşünüyordu. Ülkenin en büyük vodvil salonlarından olan Orpheum´da Houdini´nin yeteneklerini sergilemeye karar vermişti ama denemeye gerek kalmadı kısa zamanda Houdini inanılmaz bir başarı kazanınca Beck´in ülkenin birçok yerinde bulunan diğer vodvil salonlarını dolaşmaya başladı. Bu yeni eğlence türü tutmuştu; “Meydan okuyan kaçıcı” dünya çapında bir üne giden yolda koşmaya başlamıştı.




Houdini Avrupa´da
Bir zaman sonra Houdini Avrupaya´ya gitmeye karar verdi; bunun bir nedeni de ABD´de aşırı gösteri yapması ve bir ara vererek kendisini unutturmak veya özletmek istemesiydi. 1900 yılında Houdini yanına para oyunlarıyla çok büyük bir ün yapan T. Nelson Downs´u da yanına alarak yola çıktı. Londra´da büyük bir başarıyla başlayan tur beş yıl sürdü ve Houdini her yerde olay haline geldi. Bu arada kardeşi Theo´yu yine yanına çağırarak Hardeen takma adıyla kadrosuna aldı. Artık onu dünya tanıyordu Houdini ABD´ye döndüğünde herkesin tanıdığı ve sevdiği bir yıldızdı kazancıyla New York´da 113. Cadde´de yaşamının kalan kısmını geçireceği evi satın aldı. Houdini´nin büyük başarısından yola çıkan taklitçiler önceleri ilgi gördülerse de arkası gelmedi çünkü Houdini her geçen gün daha güç daha imkansız ve çok daha tehlikeli kaçışları deniyor ve başarıyordu. Kendi buluşu olan sualtı kafesinden kaçış numarası daha sonra çok taklit edildi ama hiçbirisi Houdini gibi olamadı. Bir deli gömleğinden çıkabilen tek kişi oydu üstelik sıradan değil özel olarak yapılmış deli gömleklerinin içinden kendi başına birkaç dakika içinde çıkabiliyordu. 27 Ocak 1908´de St. Louis´deki gösterisi büyük yankı uyandırdı. Her tarafı kapalı ağzı mühürlü dev bir süt damacanasının içinden çıktığında arkasında tek bir iz bırakmamıştı.


Houdini bir fili yok ediyor


Houdini aynı zamanda da ilk uçuculardandır; bu yönü çok az bilinir; 1910 yılında Avustralya´da yarışmalara katılarak kırılan 17 rekordan birisinin sahibi olmuştu ama daha sonra uçmaktan vazgeçti. 1913´de dünyaca ünlü Çin Su İşkencesi Hücresi´ni gösteride kullandı. Tamamen bağlı olarak su dolu camdan yapılmış bir hücreye tepeüstü sarkıtılıyor ve boğulmadan önce bağlarından kurtulup dışarı çıkabiliyordu. Yaptığı iş mantık ötesindeydi ama başarıyordu. Yine aynı yıl içinde Houdini annesini yitirince yaşamının en büyük şokunu yaşadı; Avrupa´da olduğu için annesinin hastalığı ondan saklanmıştı. Acısını içine gömerek tüm zamanların en büyük gösterisine hazırlanmaya başladı; bir fili yok edecekti. Ve 1918´de New York Hipodromu´nda Jenny adlı fili binlerce insanın gözü önünde yok etti. Bunu nasıl yaptığı tam olarak bilinmiyor aslında Houdini birçok sahne hilesinin yaratıcısı ve bulucusuydu bunların bazıları Pennsylvania Scranton´daki Houdini Müzesi´nde sergilenmektedir. Buzla kaplı suya zincirlenip atıldıktan sonra zincirlerinden kurtulmuş ve yüzerek gösteri yerinden uzağa gitmiş buzu deldikten sonra bir iskelenin altına saklandığında herkes boğulduğunu sanarak umudunu kesmişti. Tam o üzüntü anında ortaya çıkması büyük etki yaratıyordu. Houdini inanılmaz bir güce ve bedensel esnekliğe sahipti başarılarının temelinde onun bu doğal yeteneği vardır. Çok uzun çalışmalar yapıyor ve kondisyonuna çok özen gösteriyordu; her gösteriden önce saatlerce pratik yaparak kendisini hazırlıyordu. Su altı kaçışlarında nefesini tutabilme süresi 4 dakikayı aşıyordu bir defasında yine su altındaki bir tabutun içinde bir saatten fazla kaldı.

Sinema oyuncusu yazar ve ruhçu

1916´da Houdini sinemaya atıldı ve 1923´e kadar beş sessiz film çekti dünyada beş filmde başrol oynayan tek sahne sihirbazı odur bazılarının senaryosunu bizzat yazmıştı. Houdini tüm kariyeri boyunca dolandırıcılardan ve hilekarlardan nefret etti; nefreti öylesine büyümüştü ki sonunda işi savaşa çevirdi. En büyük hedefi kumarbazlar ve ruhçulardı; şarlatan medyumlara düşmandı; ölümden sonra yaşama inanmıyor ve ruhlarla ilişkiye karşı çıkıyordu. Buna rağmen birçok kez ruh çağırma celselerine katıldı ilk dönemlerde iyi niyetliydi ve bir ruhçu olmak istiyordu ama karşısına sürekli olarak şarlatanların çıkması Houdini´yi deli etmişti. Bu aralarda “Yanlışı yapmanın doğru yolu” “Ruhlar arasında bir sihirbaz” ve “Maskesiz Robert Houdini” adlı kitapları yazdı.

Efsanenin ölümü

22 Ekim 1926´da Houdini Montreal´de Princess Tiyatrosu´nda gösteri yapacaktı aynı gün McGill Üniversitesi´nde Ruhçuluk üzerine bir konferans vermişti. Akşama doğru soyunma odasındaki yatakta yatarken üniversiteden genç bir boksör geldi. Houdini´nin mide kaslarının çok güçlü olduğunu duymuştu; gerçekten de böyle gösterileri vardı vurulan yumrukların gücü ne olursa olsun dayanabiliyordu. Genç boksör bunu denemek istiyordu ve Houdini kabul edince boksör onu yumruklamaya başladı. Oysa Houdini gösterilerden önce uzun bir hazırlık yapıyor ve mide kaslarını adeta kitleyebiliyordu. O gün yeterince konsantre olmamıştı ama daha da kötüsü apandisitinin patladığını bilmiyordu. Yumrukların ardından gösteriye çıkmaya hazırlanırken birden fenalaştı ve hemen hastaneye kaldırıldı. Bu kez ölümden kaçamayacaktı son kaçışını başaramadı ve hastanede ölüme yenik düştü. 30 yıldır yanından ayrılmayan karısı Bess´e söylediği son sözler ilginçti; “Eğer bir yol varsa muhakkak geri dönecek ve seninle ilişki kuracağım.” demişti. Büyük “Hayalet Avcısı” 31 Ekim 1926´da iç kanama ve zehirlenme nedeniyle öldü. Ölümü büyük üzüntü yarattı on yıldır başkanlığını yaptığı Amerikan Sihirbazlar Birliği onun için özel bir mezar hazırladı. Houdini yaşamını mesleği için feda etmişti bugüne kadar hiçbir ünlü sihirbaz onun kadar yetenekli değildi onun kadar çalışmadı ve başarılı olamadı. Kaçışlarının çoğunun sırrı hala bilinmemektedir çoğu zaman doğaüstü güçlere sahip olduğu iddia edildi ama Houdini bu iddiaları hep reddetti yeteneklerinin doğal olduğunu söylüyor ve yaşamın anlamının doğallıktır diyordu. Diri diri defalarca gömülmesine rağmen ölüm onu yenemedi. Hala da Houdini aşılamadı. Günümüzün en tanınmış sihirbazları kullandıkları modern teknolojiye rağmen Houdini´ye ulaşmış değiller. Onun yaptıkları Hiht fakirlerinin yogilerin marifetlerinin ötesindeydi… Peki ama hepsi bu mu? Hayır bu mucizevi yaşamın ardında çevresinde daha neler var?

Houdini ve Ruhçuluk olayının perde arkası


Tanık ve araştırmacı Al Collier

“Sizinle paylaşmak istediğim bir öykü var; bunu bilen üç kişiden biri benim ama diğer ikisi öldü bu nedenle kanıt yok diye inanmayabilirsiniz. Bu sizin bileceğiniz birşey ve o zaman bir söylence deyip geçebilirsiniz. O yıllarda New York´da adının Erich Weiss olduğunu söyleyen bir ruhçu ile tanıştım kendisini usta bir medyum olarak tanıtıyordu. Çok daha sonra onun gerçek kişiliğinin Harry Houdini olduğunu öğrendik. Günümüzün bazı yorumcularına göre Houdini bir sihirbazdan çok bir show-man´dir ünü çok seviyor ve alkışlanmaktan büyük bir haz duyuyordu. Bu özelliği herkesten fazlaydı bir sualtı gösterisinde on kezden fazla su yüzüne çıkarak fotoğrafçıların resim çekmesini istemiş ve yüzünün tam olarak görülmesine dikkat edilmesi için önerilerde bulunmuştu. Ruhçulara ve Ruhçuluk´a saldırısının nedeni popülerlik olabilir. Ama neden bir sahne sihirbazı küçük bir azınlık kitleden oluşan ruhçulara aniden saldırmayı kendisine görev edinir?Öncelikle mantıksızlıktan öteye geçemeyiz ama biraz sonra olayın ardında öteki dünya ile ilişki kavramının bulunduğu anlaşılır. Houdini birçok medyumla beraber oldu ve bunların çoğu sahtekardı yani Houdini için kolay hedeftiler. Oysa kendisini gizli gizli bir medyum olarak tanıtıyor ve kimsenin bilmediği gerçek adını kullanıyordu yani aslında kendisinin bir medyum olduğunu kanıtlamak iddiasını taşıyordu. En yakın dostlarından birisi Sir Arthur Conan Doyle´du ve onun yardımıyla ruhsal camia ile ilişki kurdu “Sherlock Holmes” un yaratıcısı doyumsuz bir ruhçuydu ve Houdini´yi etkilemek için herşeyi yaptı. İşin en garip tarafı Houdini´nin bir yandan ruhçulara saldırırken öteki yandan Doyle´a sadık kalmasıydı? Neden böyle davranmıştı? Houdini´nin ölümünün üzerinden 71 yıl geçti ve Houdini ile ilgili her biyografinin yayınlanışında Ruhçuluk daha çok yerden yere vuruluyor ve hırpalanıyor. Oysa Ruhçuluğun gittikçe yayıldığını görüyoruz yani gerçeğe daha fazla yaklaşıyoruz. Bana göre Houdini´nin farklı bir planı vardı aslında Ruhçuluğun gelişmesini istiyor ama sahtekarların ve istismarcıların ortadan kalkmasını amaçlıyordu. Tek bir ruhsal merkez ve amaca inanıyor ve ancak seçkin ve gizlenen bir kitlenin Ruhçuluğun sahibi olmasını istiyordu. Gerçekten de günümüzde ruhçuların ve Ruhçuluğun kendi arasındaki bölünmeleri ve birbirlerini dışlamaları çok üzücü bir düzeye ulaşmıştır. Houdini Ruhçuluğun dünya çapında yaygınlaşmasına ve etkili olmasına karşıydı seçkin bir kitlenin elinde ebediyen varolmasını düşlüyordu. Bunu başaramadı ama özellikle yüzyılın ilk çeyreğinde ortaya çıkan sayısız şarlatanı engellemeyi hatta yok etmeyi başardı. O dönemlerde sahte ruh celseleri düzenleniyor ve uyduruk montajlar yapılarak ruhların fotoğraflarının çekildiği iddia ediliyordu ama böyle birşey yoktu. Houdini sahnede nasıl hile yapılacağını iyi biliyor ve bunu mesleğinin doğal gereği olarak kabul ediyordu. Uzmanlığı ve üstün yeteneği ile tüm hileleri hemen anlıyordu. Ruhçuların yaptıkları tüm teknik hileleri anlayabiliyordu. Özetle bir tür temizlik yapmıştı. Houdini´nin ölümünden sonra onunla ilişki kurmaya çalışıldı; birçok ünlü medyum işin içindeydi ama ismi hala saklanan bir medyumun dışında resmen bir ilişkinin kurulduğu açıklanmadı. İddia edilen tek ilişkiyi Houdini´nin dul eşi Bess´de onaylamıştı ama açıklamada bulunmadı çünkü Houdini´nin planının bozulacağından korkuyor ve ortaya bir sürü medyumun çıkarak Houdini´nin ruhu ile görüştüklerini iddia edecekleri endişesini taşıyordu. Ama yine de Bess´in korkuları gerçekleşti ve birçok yerde Houdini´nin göründüğü ve konuştuğu iddia edildi. Benim tanıdığım Erich Weiss ciddi bir ruhçuydu ve ne yaptığını iyi biliyordu ama o kişilik bilinen Houdini kişiliği değildi. Bess´le evlendiğinde 17 yaşındaydı Bess ise 19´undaydı Houdini 52 yaşında öldüğü güne kadar beraberdiler ve eğer Houdini ölümünden sonra bir ilişki kurduysa son sözlerinde söylediği gibi bunu ancak Bess bilebilirdi. Ve galiba da kurmuştu çünkü Bess son günlerinde huzurlu ve mutluydu medyumları dolaşmaktan vazgeçmiş olarak buluşmaya az kaldığını söylüyordu. Son olarak Houdini´nin en ünlü sözü akla geliyor: “Beynim beni özgür kılan anahtardır.”


“Beynim beni özgür kılan anahtardır.” Harry Houdini

Yazı vikipedi'den alıntıdır.

Göktürkler & Goguryeo



Göktürkler, Kore'de zamanında Goguryeo diye adlandırılan krallık ile siyasi, ekonomi ve askeri alanlarda müttefiklerdi. Hem Göktürklerin hem de Goguryalıların belirli bir sınırı yoktu, ve dahası, bir gün Göktürk olan diğer gün Goguryalı olabiliyordu. Eski Çin "Sui Hanedanı", "DongYi" (Kuzey doğu barbarları) olarak adlandırdıkları halktan kendilerini ayırmak ve onlarla daha iyi savaşabilmek için "Çin Seddi"ni inşa edip genişlettiler. Onların barbar olarak gördüğü halk biz Göktürkler ve Goguryalılardı.

Göktürk Devleti, Mançurya'nın batısından Asya'nın merkezine kadar genişledi.(Günümüz Moğalistan Devleti'nden bile oldukça genişti.) Mançurya'nun doğusu, günümüzdeki Kore yarımadasının yarısı dahil, Goguryalılarındı. Bu iki halk, at üzerinde dengelerini harika bir şekilde koruyarak ok atmada oldukça yetenekliydiler. Bu dünyada eşi benzeri olmayan, geleneksel Altay savaş taktiği olarak bilinir.


Göktürkler yüzyıllar boyunca Çin'in Sui Hanedanı ile savaşmak için Gogurya ile hep bir olmuşlardır. Sui Hanedanlığı'nın yaptığı hain planla Göktürkler ikiye bölünene kadar bu böyle devam etmiştir. Türkler yurtlarından batıya doğru göç etmek zorunda kaldılar. Sui Hanedanlığı askerlerinin yorgunluğu yüzünden isyanlarla uğraşmak zorunda kalınca Çin'in Tang Hanedanlığı yükselişe geçti. Bu yüzden Gogurya Devleti , Türk kardeşleri / müttefikleri olmadan, M.S. 668 yılında Tang-Şilla gücüne daha fazla karşı koyamadı.

Göktürk ve Gogurya Devletlerinin çöküşü, küçük kabilelerin ve krallıkların
bütün Asya ve Avrupa'ya yayılmalarını hızlandırdı. Bunlar arasında Kiyat, Balhae, Türk, Uygur, Mohe, Tunguz, Goryeo halkı vardı.

Kiyat, Mohe, Tunguz halkı Cengiz Han'ın Moğalistan'ına katıldılar. Türkler, Türkiye, Türkmenistan, Özbekistan'da yaşamaktayken Hunlarda Macaristan ülkesinde ikamet etmektedirler. (Kavimler Göçü)

Göktürk ve Goguryalılar Han/Kan/Kağan geleneğini sürdürmüşlerdir. (Çin "Han" kelimesi ile karıştırılmasın.) Altayca Han/Kan/Kağan kelimelerinin, "lider" ve "ülke" manasına gelen farklı anlamları vardır. Kore'de var olan en eski soyismin "Cheongju Clan Han"dır ve şecere araştırmaları bunun en az 5000 yıllık bir zaman diliminden kalma olduğunu ortaya koyuyor. Bu soyisim Türkiye'de "Kağan" olarak da hala kullanılmaktadır.




Türk, Moğol ve Kore Şamanizmi aynı olmasa bile oldukça benzerdi. Ayrıca, geleneksel olarak Kaplan, Ayı, Kurt gibi hayvanlar kutsal görülüyordu.

"TanGun" (Korece Tanrı) kelimesi herhangi bir kanıt olmasa da Türkçe "Tengri" (Tanrı /eski Türkçe) kelimesiyle bir alakasının olması oldukça muhtemeldir. Bu fikir, hem Türklerin hem de Goguryalıların Semavi (Göksel) varlıklara olan inancından doğuyordu.

NOT: Batı kavimleri göçmen Türkleri ilk gördüklerinde onları uzun saçlı, pullu zırh takan, ok ve yaylarla at süren adamlar olarak adlandırdılar. Böyle temel bir tanım Gogurya askerlerinin nasıl giyindikleri ile oldukça benzerlik gösterir.
Goguryalılar uzun saç geleneğini sürdürürken, ordusu da pullu zırhları ile ünlüydü. Goguryalılarda zırhlı atlara sahipti.




GOGURYA & GÜNÜMÜZ TÜRKLERİ

2009 Nisan ayında, Semerkand'ta (Özbekistan) bir Türk Kağan'ına ait olan son buluntular gösteriyor ki;Gogurya, Türk kabilelerine iki elçi göndermiş.

Tang Hanedanlığı daha önce kimsenin görmediği muazzam bir ordu kurdu. Böyle yapmış olmalarına rağmen Göktürk ve Gogurya soyunun yine birleşerek onları rahat bırakmayacağından korkuyorlardı. Gogurya ulakları (Yun Gaesomun göndermiş olabilir), doğrudan Türk Kağan'ına verilmek üzere gizli haber taşıyorlardı. Taşıdıkları gizli kağıtta Tang Hanedanlığı'na iki taraftan saldırma planı bulunuyordu. Goguryalılar doğudan saldırırken Göktürkler batıdan saldıracaktı. Bu olması gereken bir şeydi. Aksi takdirde, o zamanki Çin ordusu 1 milyon piyadesi ve 2 milyon yedek askeriyle dünyayı olmasada bütün Asya kıtasını isterse yutabilecek kadar adama sahipti.







DNA & BAŞKA TARİHİ KANITLAR

Altay kelimesi, özellikle 80 ve 90 yılları boyunca dilde var olan benzerlikleri belirten "dilbilimsel" bir terimdi.Fakat 2002 yılından sonra Türkler, Moğollar ve Koreliler arasında yapılan DNA deneyleri ve arkeolojik kazılarda elde edilen bulgular gösteriyor ki bütün bu Altay ırkları hiç şüphe olmadan birbirleriyle bağlantısı vardır. 2009 yılında bulunan en son bulgular dünyadaki bütün ansiklopedi ve kitaplara gerçek olarak dahil edilmelidir. Altay ırkının, DNA deneyleri gibi günümüz çalışmalarıyla, Sibirya / Altay Dağları'ndan geldiği kanıtlanmıştır.



 
 
Çeviri: Tukyu

Peçe Bulutsusu (Cadı Süpürgesi Bulutsusu)

Peçe Bulutsusu ayrıca Cadı Süpürgesi Bulutsusu (Cygnus Loop) olarak da bilinen Kuğu takımyıldızı* yönünde bulunan geniş ve nispeten sönük olan bir süpernova kalıntısıdır**.

Dosya:WestVeilHunterWilson.jpg

Kaynak süpernova 5,000 veya 8,000 yıl önce patlamış ve o zaman bu zamandır Ay'ın boyutunun 3 katı olacak derece gökyüzünde büyüyerek yayılmaya devam ediyor. Bulutsu'nun dünyaya olan uzaklığı tam olarak bilinememekle birlikte, yaklaşık olarak 1,400 ile 2,600 ışık yılı olduğu hesaplanmaktadır. Yapılan analizler sonucunda bulutsuda, oksijen, sülfür ve hidrojen tespit edilmiştir. İlk olarak William Herschel tarafından 5 Eylül 1784 tarihinde keşfedilmiş.

Aşağıdaki foto ise 26 Mart 2012'de Nasa'da çalışan bir kaşif tarafından çekilmiş:

http://timethemoment.files.wordpress.com/2012/03/20120326_zaf_e66_0012.jpg?w=490


(*Kuğu takımyıldızı 88 takımyıldızlarından biridir. Bir çok parlak yıldızdan oluşur. Kuğu takımyıldızı görünüm bakımından Samanyolu üzerinde güneye doğru uçan bir kuşu andırır.)
(**süpernova kalıntısı: bir süpernova yıldızının dev patlamasıyla oluşmuş yapıdır.)

Auburn Gelibolu Camii

Avustralya'nın New South Wales eyaletinin Sidney şehrinde mukim ve Avustralya'daki en büyük camii sıfatına sahip olan Auburn Gelibolu Camii'yi tanıtmak istiyorum.



Camii klasik Osmanlı mimari tarzına sahip. Camiinin adı, Avustralya ve Türkiye'nin tarihinde önemli bir yer tutan Çanakkale Savaşı'na (Gallipoli Campaign) atfen konulmuş. Avustralya toplumu ile müslüman Türk halkının ortak mirasını belirtmek amacıyla konulduğunu belirtmiş yetkililer.



 
Caminin bulunduğu arazi 21 Eylül 1979’da alınmış ve mescid olarak ibadete açılmıştır. Daha sonra Türk-İslam tarzına uygun bir camii yapılması kararlaştırılınca 1986 yılında Camii’nin inşaatına başlanmış, 28 Kasım 1999 yılında da tamamlanmış.




T.C. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın katkısı yanında inşaat masraflarının büyük bir kısmı Avusturalya’da yaşayan Türk vatandaşları tarafından karşılanmış. Türk kökenli olmamasına rağmen bölgede yaşayan diğer müslümanlar kardeşlerimiz de yardımlarını esirgememişler ve Caminin yapımı 6 milyon Avusturalya dolarına malolmuş.



Adından dolayı ilgimi çekti, paylaşmak istedim. Bir gün yolumuz oralara düşerse gezmeden dönmeyiz...